İşte Evliya Çelebi'nin yaşadıkları:
Ateş karşısında istirahat ederken, kapıdan saçı başı dağınık, çirkin yüzlü, yaşlı bir kadın girer.
Ateşin başında oturan kadın kendi lisanında küfürler etmeye başlar... Evliya, önce dışarıdaki adamlarının kadını kızdırmış olabileceğini düşünür ve çağırtıp sual ettiğinde, “haşa bir şeyden haberimiz yoktur” cevabını alır. Sonra bu acuzenin etrafına kızlı erkekli 7 çocuk gelip onlar dahi ateşin etrafını saralar ve hep birlikte “çağıl” “çağıl” Bulgarca konuşmaya başlarlar. Evliya ise “ne garip temaşadır” diyerek bunları seyre koyulur.
Uykuya dalan Evliya Çelebi gece yarısı gürültüyle uykusundan uyanır ve karşısında cadının ocaktan bir avuç kül alıp kendi cinsel organına sürdüğünü görür. Ardından cadı 7 çocuğuna kül püskürterek onları iri piliçlere döndürür. Sonra kendi başına da külü döker ve o da büyük bir tavuk olur.
O an evliya, “Bre oğlan” diye feryat ettiğinde, adamları hemen koşup gelirler ve burnundan kan boşladığını görürler. Evliya ise onlara, “bu ne haldir bre, dışarı çıkın bakın hele bir kütürtdür kopuyor” der.
Dışarı çıkan adamlar tavuğa dönmüş cadıların atların arasında gezdiğini atların da çıldırdığını görürler. Bundan sonrasını Evliya’nın adamı şöyle anlattır; “Bir baktık ki bir kefere, zekerini çıkarmış tavukların üzerine sepe sepe işemektedir. O an sekiz tavuk benî âdem (insan) olup biri yine o ihtiyar acuze oldu ve o işeyen kefere ve sair kefereler acuze kadını, çocukları kollarından tutup döve döve ve bir tarafa götürdüler.
Ardı sıra gidip baktık ki meğer vardıkları yer kilise imiş. Hatunu papaza teslim edip papaz okuyup üfleyerek ‘afaroz-u mandolos’ eyledi.” Evliya anlatısına şöyle devam eder;
– Bu olay üzerine adamlarım yemin verdiler. ‘Antepli Müezzin Mehmet Efendi ve adamları, Mataracıbaşı ve adamları hepsi bu olayı görüp tavuğun insan olduğuna şahit oldular’ dediler.
O gece sabaha kadar korkumdan veya kanımın hareketinden burnumun kanı dinmedi. Ta vakit sabah olduğunda kandan kurtuldum. Sonra müezzin ve mataracının adamlarını çağırıp sordum -Vallahi akşam tavukların üzerine o Bulgar kefere işeyince tavuklar adam oldu. İsterseniz işeyen herifi getirelim.– dediler. Ben de ‘Canım, haydi getirin.’ dedim.
Gelen Bulgar gülerek; ‘Sultanım, o karı başka soydur, yılda bir kere kış geceleri öyle karakoncolos olurdu ama bu yıl tavuk oldu, kimseye zararı yoktur.’ deyip gitti.
İşte bu hakir mezkûr Çalıkkavak’ta böyle bir temaşaya şahadet edip aklım başımdan gide yazdı ve Çalıkkavak balkanı’nın hâl‑i ahvâl‑i pûr-melâli böyledir, Hudâ hıfz ide” diyerek anlatıyı noktalar.
Ateş karşısında istirahat ederken, kapıdan saçı başı dağınık, çirkin yüzlü, yaşlı bir kadın girer.
Ateşin başında oturan kadın kendi lisanında küfürler etmeye başlar... Evliya, önce dışarıdaki adamlarının kadını kızdırmış olabileceğini düşünür ve çağırtıp sual ettiğinde, “haşa bir şeyden haberimiz yoktur” cevabını alır. Sonra bu acuzenin etrafına kızlı erkekli 7 çocuk gelip onlar dahi ateşin etrafını saralar ve hep birlikte “çağıl” “çağıl” Bulgarca konuşmaya başlarlar. Evliya ise “ne garip temaşadır” diyerek bunları seyre koyulur.
Uykuya dalan Evliya Çelebi gece yarısı gürültüyle uykusundan uyanır ve karşısında cadının ocaktan bir avuç kül alıp kendi cinsel organına sürdüğünü görür. Ardından cadı 7 çocuğuna kül püskürterek onları iri piliçlere döndürür. Sonra kendi başına da külü döker ve o da büyük bir tavuk olur.
O an evliya, “Bre oğlan” diye feryat ettiğinde, adamları hemen koşup gelirler ve burnundan kan boşladığını görürler. Evliya ise onlara, “bu ne haldir bre, dışarı çıkın bakın hele bir kütürtdür kopuyor” der.
Dışarı çıkan adamlar tavuğa dönmüş cadıların atların arasında gezdiğini atların da çıldırdığını görürler. Bundan sonrasını Evliya’nın adamı şöyle anlattır; “Bir baktık ki bir kefere, zekerini çıkarmış tavukların üzerine sepe sepe işemektedir. O an sekiz tavuk benî âdem (insan) olup biri yine o ihtiyar acuze oldu ve o işeyen kefere ve sair kefereler acuze kadını, çocukları kollarından tutup döve döve ve bir tarafa götürdüler.
Ardı sıra gidip baktık ki meğer vardıkları yer kilise imiş. Hatunu papaza teslim edip papaz okuyup üfleyerek ‘afaroz-u mandolos’ eyledi.” Evliya anlatısına şöyle devam eder;
– Bu olay üzerine adamlarım yemin verdiler. ‘Antepli Müezzin Mehmet Efendi ve adamları, Mataracıbaşı ve adamları hepsi bu olayı görüp tavuğun insan olduğuna şahit oldular’ dediler.
O gece sabaha kadar korkumdan veya kanımın hareketinden burnumun kanı dinmedi. Ta vakit sabah olduğunda kandan kurtuldum. Sonra müezzin ve mataracının adamlarını çağırıp sordum -Vallahi akşam tavukların üzerine o Bulgar kefere işeyince tavuklar adam oldu. İsterseniz işeyen herifi getirelim.– dediler. Ben de ‘Canım, haydi getirin.’ dedim.
Gelen Bulgar gülerek; ‘Sultanım, o karı başka soydur, yılda bir kere kış geceleri öyle karakoncolos olurdu ama bu yıl tavuk oldu, kimseye zararı yoktur.’ deyip gitti.
İşte bu hakir mezkûr Çalıkkavak’ta böyle bir temaşaya şahadet edip aklım başımdan gide yazdı ve Çalıkkavak balkanı’nın hâl‑i ahvâl‑i pûr-melâli böyledir, Hudâ hıfz ide” diyerek anlatıyı noktalar.